Ahmet Öztürk, Ali Ketenci'nin ölümünün ardından anlattı!!!
Ahmet Öztürk, Ali Ketenci'nin ölümünün ardından anlattı!!!
Zonguldak'ta araştırmacı-yazar Ahmet Öztürk, Ali Ketenci'nin ölümünden sonra duygu dolu bir yazı kaleme aldı. Öztürk yazısında, yıllarca kentin simgesi olan Marmara Lokantası'nın işletmecisi Ketenci'nin kaybının, kentin hafızası için önemli bir kayıp olduğunu vurguladı.
Haber Giriş Tarihi: 24.11.2025 18:11
Haber Güncellenme Tarihi: 24.11.2025 18:13
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.gundem67.com.tr/
Zonguldak'ta araştırma ve yazılarıyla dikkat çeken Ahmet Öztürk, ölümünün ardından Ali Ketenci‘yi anlattı.
Zonguldak'ta araştırma ve yazılarıyla dikkat çeken Ahmet Öztürk, ölümünün ardından esnaf Ali Ketenci‘yi anlattı. Öztürk; “Kentte yılın ahisi de seçilen Ali Ketenci’nin kaybı, kentin bu anlamı kaybetmesidir biraz da. Üzüntüm en çok da bunadır. Ne diyelim: Güle güle komşi. Huzurla uyu gittiğin yerde” ifadelerini kullandı.
Öztürk’ün yazısı şu şekilde:
“Ali Ketenci de son yolculuğuna çıkmış. Kendisiyle hiç sohbetim yoktu ama üzüldüm, kentin özgün bir rengi eksildi çünkü... Merkez Garajı’nda çalıştığım ömrümün EKİ’li yıllarında, yolumun üstündeki Marmara Lokantası’na, kapıda bekleyen rahmetli Hasan Ketenci’nin “Buyir komşi” çağrısına uyup epey girmişliğim oldu. Önce işyerim değişti, sonra emekli oldum. Şahsi ahvalimde farklılıklar oldu bu arada, evlenip çoluk çocuğa karıştım. Buna bağlı olarak alışkanlıklarım, yaşam kültürüm bir halden başka bir hale evrildi. Yaşlılık, hastalık derken hiç farkına varmadan ayağım kesiliverdi oradan…
Ben değiştim ama Zonguldak için bir bellek mekân olan Marmara Lokantası hiç değişmedi. Son 50 yılının canlı tanığıyım, 1958’de aynı yerde kurduğu düzeni, aynı masa sandalye, değişmeyen çelik tabaklar, masalara yığdığı taze ekmek ve her keseye uygun fiyatıyla hep korudu. Birçok esnaf İstanbul’dan heves özentilerle süslü mekânlar yapmaya çalışır; vitrine, dekora dünyanın parasını dökerken, üç nesil Ketenci, tabelalarını bile korudu aynı şekliyle. Cimriliklerinden miydi? Bilmiyorum. Bildiğim şu ki o lokanta, aynı davetkâr görünüm ve değişmeyen istikrarla kentin yaşamında hâlâ…
AMACI ÜST GELİR GRUPLARININ DAMAKLARINI ÇATLATMAKTAN DAHA ÇOK, ORTA SINIFIN KARNINI DOYURMAKTI
Ketenciler hiç bu yanını düşündü mü, inanın bunu da bilmiyorum, işin sınıfsal boyutu var bir de. Marmara Lokantası, 1958 gibi kentin en debdebeli günlerinde, her türlü ışıltıdan uzak, mütevazı bir işyeri olarak kuruldu. Kent soyluların, üst gelir gruplarının damaklarını çatlatmaktan daha çok, şimdilerde, evinden başka bir yerde yemek yiyemeyen orta sınıfın uygun fiyatla karnını doyurmaktı amacı. Onca yıldır, aynı düsturla da hizmetini sürdürdü. Son yıllarda çokça okuduğumuz nostaljik makalelerin, süslü hatıraların, “Şu yemek orada yenir” göndermelerinin adresi olmadan ayakta durmasının sırrı da buradaydı galiba…
Zaman zaman görüyordum, “Buyir komşi” çağrısı bizim kuşağın aklında bir efsane olarak kalan Hasan Ketenci rahmetli olduktan sonra, kapıdaki yerini oğlu Ali Ketenci aldı. Konacak dal arayan hatıralarım yanıltıyor mu, yoksa gerçekten öyle mi doğrusunu bilen söyler, her geçen gün babasına daha çok benzedi o da. Duruşunda aynı eda vardı bir kere. O da yüzüne yaydığı aynı ifadeyle müşterilerini bekliyor, aynı sabırla gidip geliyordu tezgâhla kapı arasında. Dahası boyu posu, aynı şekilde kesilmiş, aynı renk sakalıyla babasının sureti gibiydi. Hani gönlümü biraz daha açıp hatırlarımı zorlasam, Hasan Bey’in, “Buyir komşi” sözü, derin kuytulardan çıkıp aynı tınıyla dolacak gibiydi kulağıma…
KAYIPLARA KARIŞAN HER DEĞER, KİMLİKSİZLEŞMEYE GİDEN YOLDA ATILMIŞ BİR ADIMIDIR
Kimilerinin başka türlü hikâyeleri vardır elbet Ketencilerle. Yakın tanıyanlar daha farklı cümleler kurabilir hatta. Benim derdimse başka. Nasıl anlatsam, tarihi kent merkezlerinde yer alan berber, kasap, lokanta, fırın, bakkal gibi dükkânlarla sahipleri, insanlar kadar kent belleğinin de bir parçasını oluşturur. Yıllardır aynı mekânlarla haşır neşir olan insanların oralarla kurduğu bağ, kent kimliğinin ayrılmaz bir parçasına, kenti kent yapan değere dönüşür. Kayıplara karışan her değer, kimliksizleşmeye giden yolda atılmış bir adımıdır. Böyle binlerce adım atan Zonguldak’ın, geçmiş gelecek ilişkisini koparıp şuursuzlaşması tam da bu nedenledir bence…
Ezcümle, sığınacak barınak kadar manevi, kültürel bir sığınak da olan kentlere uzun yıllar hizmet vermiş işletme sahipleri sıradan bir “esnaf”, mekânlar bir “ticari işletme” değildir. Kent kimliğinin önemli bir parçası olarak geçmişle göz göze gelinen yerlerle kişilerdir aynı zamanda. Bir birikimin ifadesi olan kent böyle hafıza mekânların, insanların biriktirdiği hatırlı hatıralarla soluk alıp verir. Marmara Lokantası ve baba oğul Ketenciler, diğer niteliklerinin yanı sıra Zonguldak için böyle anlamlar da taşır. Kentte yılın ahisi de seçilen Ali Ketenci’nin kaybı, kentin bu anlamı kaybetmesidir biraz da. Üzüntüm en çok da bunadır. Ne diyelim: Güle güle komşi. Huzurla uyu gittiğin yerde…
Not: Aklımda “Komşu” hitabının, birbirine, Balkan Türkleri tarafından kullandığına dair bir bilgi var. Hem bu bilgiye, hem de aslen has Rizeli olan Hasan Ketenci’nin bu hitabı neden seçtiğine ya da kimden öğrendiğine dair bilgisi olanın yorum yapması beni çok mutlu eder. Güzel bir iş yapmış, bütünlüklü bir kent bilgi ortaya çıkarmış oluruz böylece…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Öztürk, Ali Ketenci'nin ölümünün ardından anlattı!!!
Zonguldak'ta araştırmacı-yazar Ahmet Öztürk, Ali Ketenci'nin ölümünden sonra duygu dolu bir yazı kaleme aldı. Öztürk yazısında, yıllarca kentin simgesi olan Marmara Lokantası'nın işletmecisi Ketenci'nin kaybının, kentin hafızası için önemli bir kayıp olduğunu vurguladı.
Zonguldak'ta araştırma ve yazılarıyla dikkat çeken Ahmet Öztürk, ölümünün ardından Ali Ketenci‘yi anlattı.
Zonguldak'ta araştırma ve yazılarıyla dikkat çeken Ahmet Öztürk, ölümünün ardından esnaf Ali Ketenci‘yi anlattı. Öztürk; “Kentte yılın ahisi de seçilen Ali Ketenci’nin kaybı, kentin bu anlamı kaybetmesidir biraz da. Üzüntüm en çok da bunadır. Ne diyelim: Güle güle komşi. Huzurla uyu gittiğin yerde” ifadelerini kullandı.
Öztürk’ün yazısı şu şekilde:
“Ali Ketenci de son yolculuğuna çıkmış. Kendisiyle hiç sohbetim yoktu ama üzüldüm, kentin özgün bir rengi eksildi çünkü... Merkez Garajı’nda çalıştığım ömrümün EKİ’li yıllarında, yolumun üstündeki Marmara Lokantası’na, kapıda bekleyen rahmetli Hasan Ketenci’nin “Buyir komşi” çağrısına uyup epey girmişliğim oldu. Önce işyerim değişti, sonra emekli oldum. Şahsi ahvalimde farklılıklar oldu bu arada, evlenip çoluk çocuğa karıştım. Buna bağlı olarak alışkanlıklarım, yaşam kültürüm bir halden başka bir hale evrildi. Yaşlılık, hastalık derken hiç farkına varmadan ayağım kesiliverdi oradan…
Ben değiştim ama Zonguldak için bir bellek mekân olan Marmara Lokantası hiç değişmedi. Son 50 yılının canlı tanığıyım, 1958’de aynı yerde kurduğu düzeni, aynı masa sandalye, değişmeyen çelik tabaklar, masalara yığdığı taze ekmek ve her keseye uygun fiyatıyla hep korudu. Birçok esnaf İstanbul’dan heves özentilerle süslü mekânlar yapmaya çalışır; vitrine, dekora dünyanın parasını dökerken, üç nesil Ketenci, tabelalarını bile korudu aynı şekliyle. Cimriliklerinden miydi? Bilmiyorum. Bildiğim şu ki o lokanta, aynı davetkâr görünüm ve değişmeyen istikrarla kentin yaşamında hâlâ…
AMACI ÜST GELİR GRUPLARININ DAMAKLARINI ÇATLATMAKTAN DAHA ÇOK, ORTA SINIFIN KARNINI DOYURMAKTI
Ketenciler hiç bu yanını düşündü mü, inanın bunu da bilmiyorum, işin sınıfsal boyutu var bir de. Marmara Lokantası, 1958 gibi kentin en debdebeli günlerinde, her türlü ışıltıdan uzak, mütevazı bir işyeri olarak kuruldu. Kent soyluların, üst gelir gruplarının damaklarını çatlatmaktan daha çok, şimdilerde, evinden başka bir yerde yemek yiyemeyen orta sınıfın uygun fiyatla karnını doyurmaktı amacı. Onca yıldır, aynı düsturla da hizmetini sürdürdü. Son yıllarda çokça okuduğumuz nostaljik makalelerin, süslü hatıraların, “Şu yemek orada yenir” göndermelerinin adresi olmadan ayakta durmasının sırrı da buradaydı galiba…
Zaman zaman görüyordum, “Buyir komşi” çağrısı bizim kuşağın aklında bir efsane olarak kalan Hasan Ketenci rahmetli olduktan sonra, kapıdaki yerini oğlu Ali Ketenci aldı. Konacak dal arayan hatıralarım yanıltıyor mu, yoksa gerçekten öyle mi doğrusunu bilen söyler, her geçen gün babasına daha çok benzedi o da. Duruşunda aynı eda vardı bir kere. O da yüzüne yaydığı aynı ifadeyle müşterilerini bekliyor, aynı sabırla gidip geliyordu tezgâhla kapı arasında. Dahası boyu posu, aynı şekilde kesilmiş, aynı renk sakalıyla babasının sureti gibiydi. Hani gönlümü biraz daha açıp hatırlarımı zorlasam, Hasan Bey’in, “Buyir komşi” sözü, derin kuytulardan çıkıp aynı tınıyla dolacak gibiydi kulağıma…
KAYIPLARA KARIŞAN HER DEĞER, KİMLİKSİZLEŞMEYE GİDEN YOLDA ATILMIŞ BİR ADIMIDIR
Kimilerinin başka türlü hikâyeleri vardır elbet Ketencilerle. Yakın tanıyanlar daha farklı cümleler kurabilir hatta. Benim derdimse başka. Nasıl anlatsam, tarihi kent merkezlerinde yer alan berber, kasap, lokanta, fırın, bakkal gibi dükkânlarla sahipleri, insanlar kadar kent belleğinin de bir parçasını oluşturur. Yıllardır aynı mekânlarla haşır neşir olan insanların oralarla kurduğu bağ, kent kimliğinin ayrılmaz bir parçasına, kenti kent yapan değere dönüşür. Kayıplara karışan her değer, kimliksizleşmeye giden yolda atılmış bir adımıdır. Böyle binlerce adım atan Zonguldak’ın, geçmiş gelecek ilişkisini koparıp şuursuzlaşması tam da bu nedenledir bence…
Ezcümle, sığınacak barınak kadar manevi, kültürel bir sığınak da olan kentlere uzun yıllar hizmet vermiş işletme sahipleri sıradan bir “esnaf”, mekânlar bir “ticari işletme” değildir. Kent kimliğinin önemli bir parçası olarak geçmişle göz göze gelinen yerlerle kişilerdir aynı zamanda. Bir birikimin ifadesi olan kent böyle hafıza mekânların, insanların biriktirdiği hatırlı hatıralarla soluk alıp verir. Marmara Lokantası ve baba oğul Ketenciler, diğer niteliklerinin yanı sıra Zonguldak için böyle anlamlar da taşır. Kentte yılın ahisi de seçilen Ali Ketenci’nin kaybı, kentin bu anlamı kaybetmesidir biraz da. Üzüntüm en çok da bunadır. Ne diyelim: Güle güle komşi. Huzurla uyu gittiğin yerde…
Not: Aklımda “Komşu” hitabının, birbirine, Balkan Türkleri tarafından kullandığına dair bir bilgi var. Hem bu bilgiye, hem de aslen has Rizeli olan Hasan Ketenci’nin bu hitabı neden seçtiğine ya da kimden öğrendiğine dair bilgisi olanın yorum yapması beni çok mutlu eder. Güzel bir iş yapmış, bütünlüklü bir kent bilgi ortaya çıkarmış oluruz böylece…
”


En Çok Okunan Haberler